Aile, uzun yıllar boyunca beraberliğinde yaşadığın insanlardır. Ama aynı evi paylaşmak bu insanları tanıdığınız anlamına gelmez. Benim ailemde, kendim için başlattığım “tanıma arzusu” güdülü incelemeler öyle bir hâl aldı ki, deli saçması bir sorun havuzuna döndü ortalık.
Ben merkez ve cehalet odaklı hikayeler çamurunda batmamaya çabalıyorum. Her davadan yeni kollar belirip, boğazıma yapışıyor, nefes almamı zorlaştırıyor. İstenmeyen güçlerin etkisinde, yapılan hatalar listesinin özeti: Önüne gelen istediğini yapmış.
Mücadeleyi verirken, aklımdan çocuk sahibi olmak için değerlilik belgesi verilmesi gerektiğini geçti. Çocuğun ihtiyaçlarına hizmet etmek gerektiğini fark etmek için derviş olmaya gerek yok. Elbette doğumundan en az ayakları üstünde duracağı zamana kadar “sorumluluk” almak gerek. İnsan bir makine olmadığına göre bu sorumluluk sadece maddi de olmaz. Yani yıkama, yağlama ile o iş yürümez.
“Annelik” ve “Babalık” yükleri, rol sahiplerine dağıtılmalıdır. İdealde de, eşler arası dağılım eşit olmalıdır. Yapmaya beraber karar verdiğin gibi, beraber büyüteceksin çocuğu. Nitekim, bakmaya hevessiz ya da yetersiz kişilikler mütemadiyen üremeye devam ettiklerinde sonuç: Düşü kırık gençler. Gerçekten de çocuk yetiştirmenin ölçümü ve yeterliliği olsun istiyorum. Belgelendirilsinler ya da anlamsız bir belge için kuyrukta bekletilsinler, sabırsız olanlar elensin.
Ütopik, bürokratik ve anlamsız önerim kenara bırakılmış ya da sıkılınmış evlatlar için. Aile kurmak büyük sorumluluk getiren büyük bir kararsa, aklı salim verilsin. Çocuk oyunu değil çocuk bakmak. “Gençtim bilemedim bir tane yaptım” arkasına sığınabileceklere sözüm, e o zaman ikiyi ya da üçü neden yaptın? Ha bir de utanmadan, üçüncünün sonrasında “Dünyaya bir daha gelsem, evlenmezdim” demenin yakışığı mı var?
Ne korkunç bir kafa o?