“Sevip de ayrı düştüğüm evimde, sadece benim bildiğim, görünmez hayaletleri dinliyorum. Fısıldadıkları hiç net değil çünkü bahislerine şeffaflığımı uzun zaman önce kaybetmişim. Adeta paklanmış elde kalanlar; kalamayanlar ise ilgili tavan parçalarına asılı sallana kalmış… Garip ki ilk defa bugün, odalarda gezerken, sallananların içlerinden geçmek bana değmiyor, dokunmadıklarındaysa içim acımıyor.
Uyuyamadığım gecelerin koltuğuna bakıyorum, dördüncü ama sonuncu olmayan sigarayı bıraktığım günkü yanık ile bana küsmüş, adeta neden üstünde oturmadığımı soruyor. Kalbimden: ‘İstemedim göz yaşlarıyla ıslanmanı, yalnızlıkları yaşamanı. Güzel anıları hak ettiğinden terkettim seni. Mutlu ol, üstünde çocuklar zıplasın’ diye cevaplamak geçiyor oysa o soru sormak bir yana, herhangi bir dil bile konuşmuyor…”